ÇİRKİN HAYAT
Kendi içimde ne zaman ikileme düşsem, durur düşünürüm. Neden böyle oldu? Neden onu değil de bunu seçmem gerekiyor ki? Diğer seçenek daha cazip gibi görünür hep. Asla doğru olanı seçtiğime kendimi ikna edemem. Hep yanlış seçimlerle hayatımı mahvettiğimi düşünür, bir de buna dertlenirim.
Sonra aradan günler geçer, bazen gerçekten hata yaptığımı yüzüme çarpar zaman. Bazen de onca endişemin boşa olduğunu görür, bu kez de buna üzülürüm. O yüzden hayat felsefem şudur: Her zaman en kötüsünü düşün, en iyisi iste! Ama asla vakti gelmeden, sonucu görmeden üzülme!
Yoksa boşa gidiyor her şey ve hep olgunlaşmamış bir acı içimde kök salıyor. Ve bazen başa çıkmak gerçekten çok zor oluyor. Hayat her şeyi önüne katıp yoluna devam eden azgın bir sel gibi. Birçok parçamı koparsa da özümden bir şey kaybettiremiyor. İşte bu da benim hayata karşı zaferimdir! Her şeye rağmen geçip giden hayat benim üzerimden akıp geçse de beni çürütemiyor.
Hep baki kalan düşüncelerimi benden çalamıyor. Kendi doğrularımı yaşamama asla engel olamıyor, peki kabul! Bazen çok zorlayıp bir çok yönden zora düşürdüğü de oluyor. İşte öyle zamanlarda her şeyden önce yaşamımdan nefret ediyorum, bazen geri dönülmez yollara saptırıyor ben istemesem de. O zamanlar çoğunlukta diyebilirim hatta. Ama sonra, kısa bir süre sonra o yola adapte oluyorum ve bir savaştan daha güçlenmiş olarak çıktığımı hissediyorum.
Pes etmek hayatın yüzüme çirkin kahkahalar atmasına sebep olur, ona bu zevki hiç yaşatmıyorum! Bence hepimiz böyle hissederiz, yani demek istediğim; hayatla mücadelemiz bitmez hep daha fazla saldırganlaşır ve biz bu saldırılara imtihan-sınav-kader deriz. Kimileri kabullenir daha fazlasının başına gelmemesi için amansız dualara sığınır. Dua da bir yöntemdir belki ama ben bunun yeterli olduğunu hiç bir zaman düşünmedim.
Çok eski zamanlarda -binyıllar öncesiymiş gibi hissettiğim bir zamanda- bir kıssa okumuştum. Kıssa özetle şöyleydi:
Hz. Muhammed S.A.S. peygamberliği zamanında yanında birkaç kişiyle dolaşırken yaşlı mı yaşlı, güçten düşmüş bir kadıncağıza denk gelir. Kadın durmaksızın ağlamaktadır. Peygamber efendimiz sorar ona:
-Neden ağlamaktasın böyle?
Kadın cevap verir:
-Benim yaşlı ve hasta bir devem var, bütün geçimimi onunla sağlarım; ama onun bedenini onulmaz yaralar kapladı iyileşmek nedir bilmiyor! Duaları dualara ekledim ama fayda etmiyor. Devem ölürse ben ne yaparım?
Peygamberimiz tatlı tatlı gülümser ve kadına “DUANA BİRAZ DA KATRAN KAT!” der ve uzaklaşır.
Sonra ihtiyar kadın anlam veremez söylenilenlere, düşünür durur üzerine. Birkaç gün geçince anlar sözlerin manasını; SADECE DUA ETMEK YETMEZ DUANIN KABULÜNE, ELİMİZDEN GELENİ YAPMAZSAK DUA BİZİM NEYİMİZE? Hemen gidip katran bulur ve devesinin onulmaz sandığı yaralarına sürer. Sürerken de bolca dua eder. Sonra deve iyileşir ve kadın hayatına devesinden sağladığı geçimle devam eder.
MUTLU SON!
Gelelim bu ‘mutlu son ile biten hikayeden çıkarılacak derse: Hayat her şekilde devam eder. Esas olan bizim çabamızdır. Hiçbir çabasız dua, yeryüzünde karşılığını bulamaz! Duaya çaba gerekir. Hayatı devam ettirmek belli ölçüde çabaya bağlıdır.
O kadın çözümü bilmeden birçok dua etti, bir yerde ona duasının karşılığı verildi diyebilir miyiz? Bence evet. İstekle ve gerçekten kendi içinden bir parçasını katarak dua etti, yani istedi. Ve oldu. Konunun başından şu ana kadar gelinen noktada “Hayat her şekilde devam eder, hayatın devamı için çaba gerekir.” gibi konuları birbirine bağladık. Ama esas olay şu: Pes ettiğimizde ve başımıza daha fazlası gelmesin diye dualar sıraladığımızda, “Üzerimize düşeni yaptık, bitti ve hayat başımızı okşayıp yoluna bakacak.” değil! Hayır asla böyle değil hayat! Acımasız ve çirkin çoğu zaman.
Çirkinliğinin kaynağı ise savaşlar, ölümler, acılar ve kederler, vazgeçişler ve varoluşlar... Hayat bunlara rağmen devam ediyor.
Hayat çirkin çünkü, HAYAT İYİ VE KÖTÜ HER ŞEYE RAĞMEN YOLUNA DEVAM EDİYOR! Duygusuzca ve acımasızca, hatta çoğu zaman sadist bir hazla devam ediyor. Dua ederek bir kenarda sıranızın gelmesini beklemeyin! Kendi en büyük mücadelenizi ölünceye dek verin! Böyle yapmazsanız önce öz benliğinizi kaybedip sönükleşirsiniz, sonra ise hayata bir iz bırakmadan yok olur gidersiniz.
Çirkin Hayatın savaşçı ruhlarına selam olsun...
Selda OZAN KURUÇAY
26.09.2022