ANKARA
Dünya Savaşı'nın yorgunluğu ve Osmanlı’nın sessiz feryatları.
Hala gecekonduların sarı renkli, kirli lambalarından içeri süzülüyor.
Paslı bir mavzer olup tüm ev ahalisini katlediyor.
Dokunmatiği kullanamayan yaşlı bir amcanın,
Akıllı telefona sahip olmasının tezatlığını yaşıyor
KIZILAY
Köyden kente göç eden yamalı çorapların,
İtalyan malı kunduralarla gizlenmeye çalışıldığı
ULUS’tayım.
Elindeki boncuklu tabancasını,
Kağıt külah atan plastik borularla,
Düşmanı vurmaya çalışan arkadaşına fütursuzca sıkan
Ve eşitliği bozan, zengin, şımarık çocuk misali
BAHÇELİEVLER Semti.
Demir parmaklıklı pencereler,
Pencerelerin üzerindeki paslar.
Korunması gereken anılarla,
Fakirlik ve boşvermişliğin acısını haykırıyorlar.
Sanki ÇİNÇİN BAĞLARI’nda.
Sadece kar yağışının zihinlerde bıraktığı tablonun güzelliği örtebiliyor,
Ankara’nın ağlamaktan yıpranmış göz torbalarını.
Soğuktan üşüyen ise bedenler değil, Ankara’nın kendisi.