YORMAYI SEVERİZ
Biz insanlar tuhafız. Hem gençler evlensin; ev, bark sahibi olsun ister, torun hayalleri kurarız. Hem de tanışma, isteme; söz, nişan, kına, düğün sürecini inanılmaz zorlaştırırız. Garip değil mi? Evet, hem garip hem de inanılmaz ironik. Evlen ama evlenme demek kadar abes.
Özellikle damadı yoran gülünç geleneklerden bahsedeceğim bu yazıda. Neymiş efendim kapı açılmıyormuş! Kapıda rüşvetçi! Bütün suç o kapıda. Hayret edilesi bir durum ama öyle. Herhangi bir dış güç mü? İşte bu mümkün değil. Gelin kızı damada vermeyen kapı çünkü! Ne dış gücü! Böyle bir şeyi aklınız alıyor mu? Parayla çalışıyor işin kötüsü. Tamam hadi damat kızı çok sevsin ya da âdet yerini bulsun diye veriversin kapının rüşvetini. Sırada ne var? Baldız yüzüğü mü? Kına için açılmayan gelinin avucu mu?
Velhasıl iş gelenek adı altında masumane ve şirin görünse de üzülerek söylemeliyim ki bunun şirin bir yanı yok. Bir yuva kurulurken kolaylaştırsak işleri daha hoş olacak ama bugün hala başlık parası isteniyor ve bunu benim aklım almıyor. Kurbanlık koyun için pazarlık yapar gibi kızları için pazarlığa oturan insanların halinden anlamıyorum! Bir evlilik her yönüyle ortak yürünen bir yol olmalıyken, daha en baştan kız tarafında (genelde gelinler değil ailelerdir bu absürt istekleri gelenek adı altında şart gösteren) bir şımarıklık olur. Elbette istisnalar var. Bazı kız tarafı aileler her şeyi en münasip ve basit şekliyle sadelik çerçevesinde kabul eder ya da ister. Ama bazen öyle şeylere şahit oluyorum ki ağzım bir karış açık kalıyor! Kimileri liste bile veriyor damada daha isteme merasiminde. Artık bazı geleneklerin değişme zamanı gelmedi mi sizce de?
Sandığa oturan çocuk işin eğlencesinde, ama büyüklere ne demeli! Sandığa oturtulan çocuktan daha çocuk değiller mi? Günümüz şartlarını düşününce evlenmenin imkanı yok! 10 bilezik, gelin kızın ağırlığınca altın, bilmem kaç yarım bilmem kaç çeyrek. Aaa bir de şey var, 24 ayar gerdanlık seti! Tektaşsız, alyanssız asla olmaz bu işler!
Hepimiz biraz makul olalım. Elbette bir yüzük alamayacak insan evlenmesin. Elbette bu sorumluluğa girmesin. Ama işin özünde hep bir abartı ve yarış hali var. “Falan kişinin damadı kızına şunu şunu yaptı. Benim kızımın ne eksiği var?” ya da “Büyük eltime 8 bilezik takmışsınız kayınvalideciğim. Bana neden 7.5 takıyorsunuz?” Mantık nerede bilmem ama bizim inanç sistemimizde herkes nasibini yer-yaşar inancı varken, bir başkasının nasibinde olanı neden kendimize düşenle kıyaslıyoruz?
Eskiden evliliğin bir heyecanı vardı, tabi ki zorlukları da. Ama her şey daha makuldü ve heyecanla evlenmek mümkündü. Ama şimdi öyle mi? Bir adam, misal; asgari maaşlı, geliri orta düzey, kendi kendine yetebilir ama düğün yapıp binlerce TL borcun altına girerse geçinemez tabii. Kaldı ki mobilyası beyaz eşyası vs. gibi mecburen alınacak yaşamsal ihtiyaçlar var ortada. Bir de zaten zor olan süreci gelenek göreneklerle zorlaştırınca evlenmek istememesi pek tabii mümkün ve haklı da. Hiç sevmem ama kullanacağım o sevmediğim deyimi; sonra başlıyoruz “Kızlar evde kaldı!”, “Bizim aslan gibi çocuğuma kız bulamadık.” demelere. Yadırgamayın sakın bu sözleri! Hala varlar.
Herkes sade bir nikah ve hoş bir aile yemeğiyle evlenebilir, isterse kırk gün kırk gece düğün de yapsın. Ama artık bırakın gereksiz ve manasız âdetleri, yorucu gelenekleri. Amaç mutlulukla sürdürülecek bir ilişkiyse, gelenekler maksadını aşalı çok oldu. Her yörenin akla hayale sığmayan âdetleri var. Birine uyan diğerine ters geliyor, bir kıyamet de buradan kopuyor. Kavgasız gürültüsüz, kırgınlık yaşanmadan biten düğün neredeyse yok. Neyin derdindeyiz ki onu da anlamış değilim! Mutlu huzurlu bir evliliğe ilk adım böyle atılmaz!
İnsanları yeni evlenen çiftleri tekmeleyerek bu yola sevk eden büyüklerimiz, artık durun!
Bol sitemli bu sözleri bütün damatlar ve tazecik gelin oluşunun, evliliğinin tadını çıkarmayı umarken huzursuzluğa istemeden ilk adımı atan gelinler için yazdım. Umarım bir yerde birinin fikirlerine dokunmayı başarabilir bu yazım.
Selda OZAN KURUÇAY
19.09.2022